15 Temmuz meş'um darbe teşebbüsünü hatırlarken iki türlü duygu ile hala aklımızı zorluyor ve hep üzülüyorsak öncelikle bunun sebebini düşünmemiz gerekiyor.

FETÖ darbe teşebbüsü Türkiye'de Cumhuriyeti yıkıp ortadan kaldırmak, güzel ülkemizi bölüp parçalamak, Türkiye'yi bir Irak, bir Suriye haline getirmek için ucu dışarıda bir hainlik planının hayata geçirilmesi teşebbüsü idi.

Artık tüm yönleriyle ve tüm bilgi ve belgeleriyle ortaya çıkan bu vahşet ve benzeri görülmemiş hıyanetin mahiyetini, sonuçlarını ve nasıl bir Milli tavırla bertaraf edildiğini anlamak istemeyenlerle Türkiye düşmanı yabancı mihrakların aynı çizgiye oturdukları net olarak anlaşılmıştır.

Bu vahim olaydan aylar geçmiş olmasına rağmen, ' Biz meseleyi anlayıp değerlendirmekte geç kaldık' diyebilen sahte dost, ezeli düşman sinsi batı ülkeleriyle ortak çalışan bu FETÖ şebekesi gün gibi aşikardır ki bundan sonra da ihanet ve düşmanlıklarına devam edecektir.

Ne var ki insanın üzüldüğü en çarpıcı ve yıpratıcı bir başka husus da Aziz Milletimizin dikkat ve ferasetinden uzak değildir.

Bu meş'um kanlı darbe teşebbüsü için ' Kurgulanmış bir siyasi oyun ' olarak değerlendirmede bulunanlar var ki, insan bunlara ne diyeceğini bilemiyor.

Bunlar da tıpkı FETÖ katillerine kucak açan, sığınma taleplerini kabul eden, hatta onları maaşa bağlayan sözde dost ve müttefik ülkeler gibi ve hatta daha ileri bir ifadeyle onlarla aynı işbirliği içinde olanlardır.

15 Temmuzu bir yıldönümü olarak hem gururla ve kendimize gelecek için güvenle anarken, Türkiye'yi demokrasi sınavlarının birinden diğerine sokmaya çalışan Batılıların Türk Milletinin bu demokrasi mücadelesini canı pahasına nasıl gerçekleştirdiğini görmezlikten gelmeleri bir körlükten başka ne olabilir?

Evet, Darbeler ülkesi dünün Türkiye'sinde bu gün de aynı hamakatı göstermeye çalışanlara Büyük Milletimiz gerekli dersi vermiştir. Ne var ki 250'ye yakın Vatan evladı demokrasi Şehidi olarak şanlı tarihimize adını yazdırmış, 2000'e yakın yiğit vatandaşımız da Gazilik payesi kazanmışlardır.

İşte bu sonuca üzüldüğümüz kadar gururlanmak gibi bir mükellefiyetimiz değil, hakkımız vardır.