Dış politika üzerinden yapılan iç siyaset oyunu

Ortadoğu’da yaşanan son çatışmalar, sadece bölgeyi değil, tüm dünya dengelerini etkileyen bir krize dönüşmüş durumda. Bu karmaşık ortamda Türkiye'nin sergilediği diplomatik tutum, hem insani hem de stratejik açıdan büyük önem taşıyor. Ancak bu süreçte, muhalefet kanadından gelen bazı söylemler dikkat çekici bir yönelime işaret ediyor: dış politikada atılan adımların iç siyasette birer araç haline getirilmesi.

Erdoğan–Trump görüşmeleri yeniden gündemde
Muhalefet partileri son günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eski ABD Başkanı Donald Trump arasında geçmişte yapılan görüşmeleri yeniden gündeme taşıdı. Bu görüşmelerin içeriği bağlamından koparılarak eleştiri konusu yapılırken, kamuoyuna sunuluş şekli ise ciddi bir algı oluşturma çabasını ortaya koyuyor. Oysa bu temaslar, Türkiye’nin o dönemdeki çıkarlarını koruma ve uluslararası krizlere çözüm bulma amacıyla yapılan resmi diplomatik girişimlerdi.

Başkan Erdoğan’ın Trump ile yaptığı görüşmelerde en çok öne çıkan konu ise Gazze’de yaşanan insani krizdi. Türkiye, sivillerin korunması ve bölgede barış ortamının sağlanması için ABD ile yoğun iletişim halindeydi. Bu temaslar, siyasi polemiklerin ötesinde, doğrudan insan hayatını etkileyen meseleler için yapılan girişimlerdi.

Spot elektrik fiyatı yarın için 3 bin 400 liraya yükseldi
Spot elektrik fiyatı yarın için 3 bin 400 liraya yükseldi
İçeriği Görüntüle

İç siyaset malzemesi yapılan diplomasi
Bugün muhalefetin bu görüşmeleri yeniden gündeme taşıması, yalnızca geçmişin sorgulanması değil, aynı zamanda güncel sorunlardan dikkatleri başka yöne çekme girişimi olarak da değerlendiriliyor. Zira Ortadoğu’da yükselen tansiyon, İsrail’in Gazze’deki saldırıları ve artan insani kayıplar gibi acil gündemler yerine, iç politikada kutuplaştırıcı tartışmaların ön plana çıkması kamuoyunda eleştirilere neden oluyor.

Türkiye’nin dış politikası, sadece liderlik düzeyinde yürütülen temaslarla değil, aynı zamanda çok yönlü diplomatik kanallarla sürdürülen bir denge politikasına dayanıyor. Erdoğan–Trump görüşmeleri de bu stratejinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. O dönemde Türkiye, hem NATO üyesi olmanın getirdiği sorumlulukları hem de bölgesel hassasiyetleri dikkate alarak çok yönlü bir iletişim politikası izlemiştir.

Barış için çaba eleştiriye dönüşmemeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı yaptığı sert açıklamalar, uluslararası toplumda da yankı bulmuştu. Türkiye, bu tutumuyla bölgede barışın tesisi için aktif rol üstlenmiş, uluslararası hukuk ve insan hakları temelinde çağrılarda bulunmuştur. Bu duruş, yalnızca Türkiye’nin değil, bölge halklarının da çıkarını gözeten bir sorumluluk anlayışının ürünüdür.

Ancak bu diplomatik çabaların iç politikada birer eleştiri malzemesi yapılması, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini engelleyen bir tutumdur. Dış politika üzerinden yapılan iç siyaset, hem Türkiye’nin dış dünyadaki güvenilirliğine zarar verir hem de gerçek gündemlerin üzerini örter.

Birlik zamanı, ayrışma değil
Bugün, Türkiye’nin içinden geçtiği bu zorlu süreçte ihtiyacı olan şey siyasi çekişmeler değil, birlik ve sağduyudur. Bölgesel gelişmeler karşısında ortak bir milli duruş sergilemek, hem iç istikrarın korunması hem de dış dünyadaki itibarın güçlendirilmesi açısından hayati önemdedir. Dış politikayı iç siyasetin aracı haline getirmek yerine, ortak akıl ve milli çıkarlar doğrultusunda değerlendirmek herkesin sorumluluğudur.

Muhalefet, Erdoğan–Trump görüşmelerini bağlamından koparıp iç politika polemiği haline getirerek yapıcı eleştiriden uzaklaşmakta ve dikkati gerçek meselelerden uzaklaştırmaktadır. Oysa şimdi, ideolojik ayrışmalarla değil, milli hedefler etrafında kenetlenme zamanıdır.