104 Emekli Amiral'in altında imzasının bulunduğu bildirinin darbe çağrıştırdığı ileri sürülerek ülke gündemi deyim yerindeyse adeta çalkalanıyor. Televizyonlarda hararetli tartışmalar yaşanıyor. Köşe yazarları, sosyal medya fenomenleri adeta konuyu hamur gibi yoğuruyor.

Özellikle 15 Temmuz 2016 öncesi ekranlarda, gazete köşelerinde FETÖ' ye güzellemeler yapanlar coştukça coşuyor. Hele konu Türk Silahlı Kuvvetleri olunca bağımsızlığın, Cumhuriyetimizin, kısaca varlığımızın yegane teminatı göz bebeğimiz bu yüce kurumu nasıl yerle yeksan ederiz yarışına girdiklerini ibretle seyrediyoruz.

Bildiride açıkça darbe tehdidi var deniliyor. Merak ettim. Bildiriyi okudum. Bir daha okudum. Süzerek bir daha okudum.

33 yıllık Hukukçuyum.

Yaşadıklarım, aldığım eğitim, öngörülerim ne varsa hepsini bir araya getirdim. Bu bildiri metninden bırakın darbe tehdidini, imasını dahi göremedim.

Bildiride açıklanan düşünceleri başlıklar halinde belirtmek gerekirse

-Kanal İstanbul ve Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi konularının tartışıldığı bir ortamda Montrö Sözleşmesinin bu yönüyle tartışmaya açılması kaygısının ifade edilmesi

-Türk Boğazlarının dünyanın en önemli su yollarından olduğu, geçmişte buraların uluslararası antlaşmalar ile yönetildiği, Montrö sözleşmesi ile Türkiye'nin haklarının korunduğu, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizindeki tam egemenliğin kazanıldığı

- Montrö sözleşmesi ile sadece Türkiye'nin değil Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin de korunduğu, Türkiye'nin her hangi bir savaşta istemeden taraf olmasını da önlediği

-Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetleri FETÖ kumpasları ile saldırıya uğramış, çok kıymetli kadrolar kurban edilmiştir. Bunlardan ders alınarak Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel değerlerinin korunmasının gerektiği, TSK ve Deniz Kuvvetlerinde ATATÜRK'ün çizdiği çağdaş rotadan ve bu değerlerden uzaklaşıldığı endişesini taşıdıkları

-Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde örnekleri bulunan tehlikeli, bunalımlı, beka meselesi olabilecek olayları yaşama risk ve tehditleri ile karşılaşılabilirliği. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ATATÜRK İlke ve Devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesinin vazgeçilmez ve elzem olduğu.

-Ülkenin her köşesinde, denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakarca görev yapan Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için ATATÜRK'ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakar Türk denizcilerinin yanında olunduğu.

Açıklama bu.

Açıklamayı yapan kim?

Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görev yapmış,

Amirallik rütbesine ulaşmış, özellikle görevi üç tarafı denizlerle çevrili Ülkemizi denizlerden gelecek tehdit ve tehlikelerden koruyacak göz bebeğimiz Silahlı Kuvvetlerimizin komuta kademesine erişmiş, yetişmiş, konusunda uzman ve en önemlisi Emperyalizmin maşası FETÖ örgütünün zulmüne uğramış emekli askerlerimiz.

Bilgi, birikim ve tecrübelerini, endişelerini, gelecekte yaşanabilecek olumsuzluklarla ilgili öngörülerini sırf askeri kimlik taşıdıkları için ifade edemezler mi? İmamların Anayasal düzene aykırı beyanlarına ses çıkarmayanları, açıklamaya imza koyanları zevzeklikle itham edenleri, rütbelerini sökün, maaşlarını kesin diyenleri Türk Milleti ibretle izlemektedir.

Böyle bir açıklamadan darbe çıkarmak, buna can simidi gibi atlamak, ülke gündemini alev topuna dönüştürmek, pandemi, ekonomik ve sosyal sorunlara çare bulunmasını bekleyen ve adeta burnundan soluyan Türk Milletine haksızlıktır.

Her gece televizyon ekranlarında isimlerinin önünde koca koca ünvanlar bulunan ne hikmetse her konuda uzman olan kadrolu papağanların algı operasyonları yaptığı bir ortamda ömrü denizlerde geçen, ülkenin deniz güvenliği ile ilgili bilgi ve birikimleriyle kaygılarını kamuoyu ile paylaşan 104 Amiralin adeta bir kaşık suda boğulmaya çalışılmasını Türk Milleti sağduyu ile değerlendirecektir.

Gerçek şu ki şerefli Türk Ordusu mensupları açık denizlerde, okyanuslarda boğulmamışlardır.

Av. Hikmet Ömeroğlu