Son zamanlarda, Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle, gerek sosyal medyada gerekse televizyon kanallarında davaların canlı yayınlanması konusu gündeme gelmiştir. Özellikle Özgür Özel’in ardından Devlet Bahçeli ve sonrasında Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla bu konu kamuoyunda tartışılır hâle gelmiştir.

Mevcut yasal düzenlemeler, davaların televizyonlardan halka açık şekilde yayınlanmasını mümkün kılmamaktadır. Ancak, tarafların rızasıyla ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) yapılacak bir değişiklikle bu durum mümkün hâle gelebilir.

Peki, bu hukuki normlar açısından uygun mudur? Olmalı mıdır?

Kanaatime göre, olmaması en idealidir. Çünkü gerek Anayasamızın 41. maddesi, gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesi, gerekse CMK’nın 182. maddesi, yargılamalarda “aleniyet ilkesi”ni yani “duruşmaların kamuya açık yürütülmesi” ilkesini zaten koruma altına almaktadır.

Duruşmalar zaten halka açıktır. Her vatandaş, bir davayı izlemek üzere mahkeme salonuna girebilir. Ancak davanın televizyondan yayınlanması, bambaşka sonuçlara yol açabilir. Çünkü bu durumda, davalı veya davacı henüz bir hüküm verilmeden toplum gözünde “suçlu” ya da “masum” olarak etiketlenebilir. Masumiyet karinesi zedelenir.

Toplumun tamamının bir mahkeme salonunu fiziksel olarak takip etmesi elbette mümkün değildir. Ancak sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin veya gözlemcilerin davaları izlemesi mümkündür. Bu da şeffaflık açısından yeterlidir.

Hakimin davayı sağlıklı şekilde yürütmesi için, mahkeme salonundaki düzenin ve ortamın korunması önemlidir. Televizyon yayını ise bu düzeni ve tarafsızlığı tehdit edebilir. Çünkü yayınlanan her kare, toplumu yönlendirebilir.

Dünya genelindeki uygulamalara baktığımızda da benzer bir hassasiyet görüyoruz. Örneğin Fransa, İtalya, İngiltere ve ABD gibi ülkelerde, özellikle önemli davaların televizyonda yayınlanmasına izin verilmemektedir. Bu uygulamanın temelinde, sadece davalı ve davacının değil; üçüncü kişilerin de haklarının ve masumiyetlerinin korunması anlayışı yatmaktadır.

Bu nedenle, özellikle siyasetçilerin hukukla ilgili açıklamalarda bulunurken kullandıkları terimlere çok dikkat etmeleri gerekir. Zira bir söz, sadece kamuoyunu değil; yargı süreçlerini de etkileyebilir.

Hukukun temel ilkelerinden biri olan “masumiyet karinesi” ve “aleniyet ilkesi”, yargı bağımsızlığını ve adil yargılanma hakkını güvence altına alır. Bu ilkelerin ihlali, sadece bireysel hakları değil, hukukun bütününe zarar verir.