Kanser türlerinin hepsinin birbirinden farklı özelliklere sahip olduğunun teknolojinin gelişmesiyle birlikte genetik ve biyolojik testlerin alt tiplerinin yapılması gerekliliğini getirdiğini dile getiren uzmanlar, hastanelerin pek çoğunun kendi bünyelerinde moleküler patoloji departmanlarını bulundurmasının da altında bunun yattığının altını çiziyor.

Klasik kemoterapi ilaçlarının bile kanser tedavisinin tiplerinin bazı alt gruplarında daha fazla etkili olduğunu bazılarında ise hiç etki göstermediğini kaydeden uzmanlar, 1. Dünya savaşında Hardal gazının kullanılmasından sonra 40'lı yıllarda Nitrojen mustard isimli ilk kemoterapi ilacının keşfinin önemli bir adım olduğunu hatırlatıyor. Bu ilacın keşfi sonrasında halen kullanılan kemoterapi ilaçlarının seçimi sırasında kanserlerin bazı özelliklerinin dikkate alınmak zorunda olunduğunu belirten uzmanlar, bazı kemoterapi ilaçlarının akciğer kanserinin bazı tiplerinde etkili iken bazı tiplerinde ise etkili olamadığını paylaşıyor.

Tıbbi olarak orofarinks olarak ifade edilen baş boyun tümörünün tedavisinde de bu durumun söz konusu olduğunu ifade eden uzmanlar, bazı merkezi sinir sistemi (beyin) tümörlerinde bazı kromozomlardaki kısmi kayıpların varlığının tespiti kemoterapi verme kararımızı etkilemekte olduğunu hatırlatıyor.

Kanser tedavisinde kemoterapi dışında moleküler, genetik testlere de gerek duyulduğunu açıklayan uzmanlar, özellikle kolon kanseri tedavisi sırasında kemoterapinin dışında verilecek hedefe yönelik ilacın saptanmasında bu durumun önem taşıdığını da kaydediyor.