
İnsan Bilinci Nerede?
Bilinç, yaşanılan deneyimler üzerinden kazanılan farkındalıklarla, yaşanmışlıkların ve dünya düzlemine inmiş bilgilerin analizi ve tefekkürü ile ve hatta arka planda kendi kendine işleyen devinimlerle büyüyen ve genişleyen titreşimsel bir frekans formudur.
İnsanoğlu için konuşursak, özgür iradeyi elinde tutan da, geleceğini düşünen de, ölecek olduğunu bilen de tercihler yapan da insanın bilincidir.
Bu matriks alanını, başka bir deyişle dünyevi düzlemi başka bir deyişle de gök kubbe altını sınırları olan, belli yazılımlar ve önceden belirlenmiş yasalar üzerinden işleyen bir yer olarak kabul edersek şu paradigma üzerinden gidebiliriz: Çoğu kısmı kişiye karanlıkta kalmış, gizemli ve keşfedilmeyi bekleyen yanıyla matriks alanı, kişinin bilincinin kapsadığı aydınlık alanın büyümesi sayesinde gizemlerini ve sınırlarını kişiye açan bir formdadır.
İşi bir mühendis gibi sınırlara götürürsek şunu diyebiliriz: İnsan bilinci genişleyen ve yavaş yavaş matriks alanını kapsama alanının içine almaya çalışan bir yapıda ise işin teorik sonucunda tamamen içine alabiliyor olmalıdır.
Bu durumda tezimiz şudur ki: İnsan bilinci matriks alanının dışında yer alır!
Şunu kavramak çok daha kolay olacaktır ki, bilinmeyeni algılamak, sezmek ve farkındalıkları aşkınlığa uğratmak bedensel sınırlara takılıp kalmadan dışa doğru taşma eğilimindedir. Eğer bir kere bedensel sınırları aşıyorsak neden matriks alanını da aşmayalım, dışına taşmayalım?...
Tezimize Felsefi Bir Bakış:
Platon’dan bu yana bilinç ile bedenin ilişkisi tartışıldı. Eğer bilinç matriks’in dışında ise, özgür irade dediğimiz şey de bu alanın dışında var olur. Bu durumda beden bir “alıcı” gibi işlev görür: özgür irade kararlarını dış alan (bilincin gerçek mekânı) üretir, beden ise uygulayıcıdır. Yani insanın içindeki seçim duygusu, aslında “dışarıdan” gelen bilincin yansımasıdır.
Bu noktada bir dip not düşelim. Kişi bilinçaltının mekanik yönetimi altında tepkisel yaşıyorsa özgür iradeden bahsedemeyiz. Biz özgür iradeli bilincin dışarıdan içeriye yön vermesine atıf yapmaktayız. (Bu, başka bir yazının konusudur)
Bilimsel/Teorik Bakış:
Nörobilim bilinci beyin süreçlerine indirger, ama kuantum yaklaşımlarda bilinç “alan fenomeni” gibi yorumlanır. Eğer öyleyse, matriks (uzay-zaman + bilgi alanı) içindeki tüm olasılıkları “gören” bilinç, kendi varlığını o alanın dışında kurar ve aynı zamanda o alanın dışında tutar.
Bu “dışarısı”, bizim ölçüm cihazlarımızla saptayamadığımız bir boyut veya frekans olabilir. Özgür irade de tam bu “ölçülemeyen boyut” üzerinden işler: yani matriks içindeki nedensellik zincirini kırabilmenin ön şartı nedensellik kıskacının dışında olmaktır.
Her ne kadar nedensellik zincirini kırabilecek potansiyele sahip aşkın bilinçler olarak yaşam serüvenini devam ettiren insanlar olsak da “zihnin” bozuk yapısının kıskacında hapsolmuş durumdayız. Hatta diyebiliriz ki, bu düzlemin nedensellik sınırlarını kırmak ve aşkınlığa uğratmak bir yana bu mekanizmaya sımsıkı sarılmış durumdayız. (Bu, başka bir yazının konusudur)
Spiritüel Bir Bakış:
Birçok mistik öğretiye göre bilinç “ruh alanı”nda bulunur. Ruh, bedeni geçici bir araç gibi kullanır. Dolayısıyla özgür irade matriks’in dışında, ruhun bulunduğu saf farkındalık mekânında köklenir. Bu “yer” bir mekân değil, daha çok bir varoluş düzeyidir: ne içeride ne dışarıda, daha çok her şeyin kaynağındadır.
Peki Bilinç Nerededir?
3B düzleminde mekânsal bir yerde değildir; daha üst boyutlarda bir yerde kaynağın enerjileriyle beslenen frekans formundadır. Tasavvufi bir terim üzerinden gidersek de bilinç için aşkın ve genişleyen bir “hal”dir diyebiliriz.
Fiziksel uzayın dışında ama onunla etkileşim halinde olan bir “üst katman” gibi düşünebilirsin.
Eğer matriks bir yazılım ise, bilinç “işletim sisteminin dışında çalışan Kullanıcı’ya benzer. Kodun içinden çıkmaz ama kodu yönlendirir.
Kısaca:
Bilinç matriks’in dışında ise, özgür irade de matriks’in içindeki nedensellik zincirine bağlı değildir. O “dışarısı”nı uzayın bir köşesi gibi değil, tüm alanı saran, ama ölçülemeyen bir düzlem olarak düşünmek gerekir.