Dünya gündeminde İran ve İsrail arasındaki savaş önemli bir yer tutsa da, Türkiye'nin gerçek ve öncelikli meselesi, yeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. Bu doğrultuda hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) hem de Cumhurbaşkanlığı nezdinde; üniversiteler ile sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla oluşturulacak komisyonlar aracılığıyla, yeni ve sivil bir anayasa çalışması beklenmektedir. Şu anda ise Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenen on hukukçudan oluşan bir komisyon kurulmuş ve çalışmalar bu doğrultuda sürdürülmektedir.

Anayasalar, özellikle 18. yüzyılda toplumların aydınlanmasıyla birlikte ortaya çıkmış; devletlerin vatandaşlarıyla yaptığı yazılı sözleşmeler olarak şekillenmiştir. Türkiye’de anayasa tarihine bakıldığında, bu sürecin oldukça zorlu geçtiği görülmektedir. İlk anayasa olan 1876 tarihli Kanun-i Esasi, hem Türk halkının hem de azınlıkların haklarını güvence altına almayı hedeflemiştir. Ancak, denetimi ve uygulanabilirliği sınırlı kalmıştır.

1920 Anayasası, daha yumuşak ve parlamenter nitelikli bir metin olarak ortaya çıkmış;

Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan kurucu iradeye dayalı 1924, 1961 ve 1982 anayasaları ise daha katı ve kurumsal yapıya sahip metinler olarak öne çıkmıştır. 1982 Anayasası, bugüne kadar 14 kez değiştirilmiş olmasına rağmen hâlâ parlamenter sistemin ruhunu taşıyan bir metin olarak varlığını sürdürmektedir. Oysa Türkiye, 2017 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçmiştir.

Bu değişiklik, mevcut anayasanın ruhuyla açık bir uyumsuzluk yaratmakta ve yeni bir anayasa ihtiyacını kaçınılmaz kılmaktadır. Öte yandan, hem dünyada hem de Türkiye'de toplumlar hızla dijitalleşmekte; birey-devlet ilişkileri yeni bir boyut kazanmaktadır. Bu noktada hazırlanacak yeni anayasa, dijitalleşen toplumun ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalı ve bu doğrultuda "dijital anayasa" niteliğinde hükümler içermelidir.

Türkiye için büyük bir fırsat olan sivil anayasa çalışmaları; çağın gerekliliklerine cevap veren, demokratik, kapsayıcı ve dijitalleşmeyi içselleştiren bir yapıda tasarlanmalıdır.

Yeni anayasa, yalnızca geçmişin yüklerinden kurtulmayı değil; aynı zamanda dijital geleceğe hazırlıklı bir toplumsal düzenin inşasını da hedeflemelidir.